22 Ocak 2009 Perşembe

HAYALLERİN PEŞİNDE (REVOLUTIONARY ROAD)




















HAYALLERİN PEŞİNDE
Sam Mendes'i en son Amerikan ahlakını eleştiren Amerikan Güzeli filminde bırakmıştık filmin baş kadın oyuncusu Kate Winslet'in eşi olan yönetmen bu sefer Richard Yates'in romanından uyarlanan Revolutionary Road filmiyle karşımızda film Altın Küre'den 2 ödülle döndü tabi ki ödüller güzel eşi Kate Winslet ve yine eski dostlar Leonardo di Caprio,onları da en son '97 yılında buzdağına çarpmış bir halde sevgili olarak bırakmıştık şimdi karı koca olarak buluyoruz.
2.dünya Savaşı sonrası küçük bir kasabada geçen film evli ve 2 çocuklu çiftin mutsuzlukları üzerine kurulmuş bir drama.Yıkılan hayaller,3.kişilerde mutluluk arama denemeleri ,kariyer ve başarı üzerine odaklanan Amerikan dünyası.Filmin Amerikan Güzeli filmine benzeyen yanı iki filmin de orta sınıf Amerikan ahlakı eleştirisini yapması fakat bu filmin farkı karakterlerin mutsuzlukdan rahatsız olmaları Amerikan Güzeli'nde ise herşey yolunda gözüküyordu.
Filmde bana Kate Winslet'in yaşadığı mutsuzluk,Virginia Woolfvari geldi,kasaba sıkıntısı,başarısızlık,herşey var ama mutluluk yok .Çiftin mutsuzluğu Paris'e taşınma fikriyle kısa bir süre bitiyor, planlar Frank'in (Leonardo) yeni iş teklifi alması ile bozuluyor.Tekrar başa dönüyoruz mahkeme kararlarında yazıldığı gibi evlilik çiftler için katlanılmaz hale geliyor.
Filmde emlakçı komşu Kathy Bates'in (Mrs Givings) ruh sağlığı bozuk oğlunu oynayan Michael Shannon'a dikkat 3-5 dk lık oyunuyla yardımcı rolde Oscar'a aday olan bir karakter var karşımızda, Leo ile oynadıkları bir sahne var ki filmin seyredilmeye en değer sahnesi, birbirlerine sanki aktörlük dersi veriyorlar.Leonardo da bence aday olmalıydı ama olmadı,Akademi de Sean Penn takıntısı olduğu için alması biraz zor olacaktı.Zaten düz karakterler yerine aykırı karakterler daha fazla şanslı ödüllerde.Ayrıca siyasallaşan Amerika'da eşcinsel bir siyasi karakter her zaman ödüle daha yakın olur.Sean Penn'e haksızlık yapmayalım ama bu bebek yüzlü Leo da en başarılı oyununu sergiliyor.
Hayallerin peşinde gel-gitlerin çok olduğu ,sürpriz beklentilerin olmadığı bir film 'Revolutionary Road' modern evliliklerin yaşadığı sorunlar ,karşılılıklı çiftlerin kariyer ve başarı hedefleri arasındaki uyumsuzluk,kadının aile içindeki çocuk bakıcısı rolünün getirmiş olduğu yük,kariyerin sona ermesi,hayatın her geçen gün aynı şekilde devam eden rutinselliği , bu rutini kırıp özgür olamamak gibi sorunlar filmin temaları.Bu arada filmdeki roluyle Kate Winslet Altın Küre aldı ,fakat rolle değil 'The Reader' filmindeki roluyle Oscar'a aday oldu,demek ki akademi filmi çok fazla tutmadı. En iyi film adayları arasında da değil zaten.
Frank (Leo) aslında bir bakıma tercih yapıyor ve hayatta yaptığımız tercihler bazen bizi kariyer ve başarıya ulaştırsa da bunları kazanırken bazı şeyleri feda etmek durumunda da kalabiliyoruz .Maddi hayatın içine boğulmuş ;hayatını, geleceğe ve paraya odaklamış insanların dramı olarak karşımıza gelen filmde bazı gaflar da mevcut, mesele Kate'in bir telefon konuşmasında kullandığı telefon modeli o yıllarda daha henüz keşfedilmemiş bir model,
Sam Mendes konuya ve karısına o kadar yoğunlaşmış ki gözden kaçırmış olabilir diye düşünüyorum,ayrıca kapalı elbiseler üzerinden yapılan şipşak sevişme sahnelerini Sam Mendes'in kıskançlıkdan dolayı bu şekilde çektiğini düşünüyorum,o zaman diyeceksin ki kardeşim karının oynadığı filmleri çekme git Scarlet'i,Angelina'yı filan oynat.Adam ne yapsın romanı ilk önce karısı Kate Winslet okumuş ve Leo ile beraber oynamaları için baskı kurmuş.
Filmin bana getirdiği güzellik,İngiliz edebiyatın en kadın yazarı Virginia Woolf'u özlediğimi hatırlamak oldu çoktandır unutmuştum sıkıntıların ve güzel tasvirlerin yazarını ,köşeme çekilip
'Mrs Dalloway' okuyup ,The Hours'u tekrar seyredecem ,yanına da kahve güzel gider.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder