28 Nisan 2009 Salı

Ederlezi Avela - Time of the Gypsies - Goran Bregovic

Ederlezi Avela - Time of the Gypsies - Goran Bregovic
kalisteras tarafından gönderilen video

çingenelr zamanından bir bölüm ederlezi eşliğinde

Bubamara - Goran Bregovic

Bubamara - Goran Bregovic
KARODIMITROV tarafından gönderilen video

Kara kedi beyaz kedi filminden bubamara eşliğinde görsel şölen

Fantastik Balkan Cangılı











Balkanların altın çocuğu lakaplı sinemacı Emir Kusturica'nın o yarattığı fantastik cangılı özlemeye başladık.Bu ormanın yaratıcısı Kusturica çoktandır gezmiyor Saraybosna çevresinde anlaşılan,dinlemiyor çingene müziklerini,bozuk olduğunu biliyoruz arasının Goran Bregovich ile ama hiç olmazsa No smoking orkestrasını alsa da şöyle tekrar çıksa Balkanlara diyorum.Bizde özlemimize tekrar kavuşsak.Çingeneler zamanının Ferhan'ının eline verse horozunu,içip içip şarkılar söylese bize Ferhan.Annesi peşinde koştursa aşkının peşinden.Ve şarkı başlasa Ederlezi Ederlezi.Bir baksak dağ tepe koştursa,önde mucit mühendis yanında eski karısı ,köprüde bıraktığı dünya güzeli sevgilisi,futbolcu oğlu,bir de dağ köyünün oduncusu yanında çoktan ölmüş eşeği.Birden bombalar uçuşsa ama kimse ölmese ve birden ortaya Yeraltından çıksa Marco ve Blacky yanlarında güzel Natalja hep birlikte silahlar eşliğinde Mesecina Mesecina Yo Yo söylerken dans etseler.Aşkı Jasna'nın peşinden gitse Tsana,tuhaf arabalar çıkacak karşımıza biliyorum mühendisin tasarladığı yada bir araba tren.Silah tüccarları,aşklarının peşinde koşan saf ve güçsüz çocuklar,karşılarında silahlı Sırp mafyaları.Yapılan savaşlar ,kaybolan kahramanlar,düşen bombalar,kocasını çingene Macarlar için terk eden histerik kadınlar,güzel mi güzel Balkan kızları ki hepsi bana '88 yılında babamla yaptığımız Yugoslavya seyahati zamanında benzincideki pompacı kızı hatırlatır,araba giderken gözlerim arkada onun bana bakan güzel gözlerini.Tito heykelinin önünde bağrışan milliyetçileri,yıkılan Mostar köprüsü,Osmanlı'nın Drina köprüsünü yapma macerasını ne güzel anlatır İvo Andric.Çarşısında farklı milliyetlerin dinlerin aynı anda alışveriş yaptığı bir pazar yeri Saraybosna'nın kaybolma hikayesi
Batılı güçler duvarların yıkılmasıyla birlikte bu güzel ülkeyi ve insanlarını nasıl parçaladıklarını,yüzyıllarca kardeş olan insanları nasıl düşman haline getirdiklerini anlatır bize Kusturica o fantastik Balkan cangılında,çingenelerin o muhteşem hayatlarını izleriz müzik,içki ve dans eşliğinde.Düğünler yapılır bize hiç yabancı olmayan teyzeden müzik seti,amcadan ütü verilir yeni evlenenlere.
Kusturica bize yaşamlar sunar ülkesinden,müzik ve dans hiç durmaz ,aşklar hiç bitmez,yaşlılar ölür ölür dirilir bu güzel ülkede.Arizona Dreams film müziğinin sözü gibi 'Fish doesn't think because fish knows everything'.Kimse düşünmez bu ülkede çünkü herşeyi bilirler balıklar gibi.

27 Nisan 2009 Pazartesi

Lara Fabian - Caruso (Live)

Lara Fabian - Caruso (Live)
dragonsage tarafından gönderilen video

Pavarotti'nin klibini bulamadım.Lara Fabian'da fena söylemiyor.

Jose carreras - Enrico Caruso - Leoncava

Jose carreras - Enrico Caruso - Leoncava
pupille64 tarafından gönderilen video

1911 yapımı 'ıncoruptibles' filmi eşliğinde Caruso montajı.Seslendiren:Jose Carreras

Rüya için ağıt/Caruso eşliğinde



1990'lı yılların başında TRT1 de bir dizi seyretmiştim.Sophia Loren'in başrolü oynadığı dizi Baba romanının ünlü yazarı Mario Puzo'nun bir romanından uyarlamaydı. Mama Lucia adındaki Sophia Loren hala şimdiki kadar genç ve güzeldi.20.yüzyılın başında İtalya'nın Napoli kentinden ailesiyle birlikte gemiyle Amerika'ya göç eden bir kadını canlandırıyordu.1950'lerden beri sinema hayatının içinde olan 'İl Divo Mamma' lakaplı Sophia Loren dizide Pavarotti'nin 'Caruso' şarkısı eşliğinde Amerika'ya göç eden ailelerinin yeni hayata uyum sağlama sürecinde yaşadıklarını muhteşem oyunuyla sergiliyordu.Yeni umutlar,yeni bir hayat,yeni bir ülke.Göç çok farklı bir olgu insan hayatında;umuda yolculuk ve geldiğin yeri özlem,kültürel şoklar,dağılan aileler ve ailelerini bir arada tutmaya çalışan kadınlar. Bu olguya biz Türkler yabancı değiliz.2 milyonu aşkın insanın yaşadığı Avrupa'ya göç eden Türkler'in de buna benzer bir sürü hikayesi var ve var olmaya devam ediyor.Orada olan insanlar ve kalanlar ,özlem ve yabancılık duygusu içersinde verilen hayat kavgası.2.kuşağın yaşadığı kültürel şoklar.
Bir İtalyan arkadaşım İstanbul'u görünce ne kadar çok Napoli'ye benziyor demişti;karma karışık,bitişik binalar,fakirlik ve zenginlik.En ünlü yazarlar,sanatçılar,tenorlar hep Napoli'den çıkar çünkü hayatı Napoli'de iliklerine kadar hissedersin.Tabi ki ölümü de.Ölüm duygusunu Napoli mafyasını anlatan 'Gomorra' filmini seyrettikten sonra daha iyi anladım,yaşamın kardeşi olan ölümü.Sokaklarında çocukların top oynadığı,pervazlarını çiçeklerin bezediği pencerelerden gelen Pavarotti'nin muhteşem aryalarının tınılarını,annelerin örtüleri silkelediği,babaların her akşam eve sarhoş döndüğü o şehri.Sokaklarında korkunun hüküm sürdüğü,ölümün bir mermi çekirdeği kadar yakın olduğu şehir.İstanbul'da bugün bir çatışmada yoldan geçerken öldürülen adamı düşündüm,kim olduğunu nereye gittiğini bilmediğim adamı.Napoli İstanbul fazla farklı değillerdi gerçekten.

Toscana'nın ünlü şaraplarından söyledik bir cafede masa birden kalabalıklaştı.Tanıdığım yüzlerdi bunlar resimlerini görmüş filmlerini izlemiştim,akşama beraber gidecektik tenorları dinlemeye,hafif şişman olanının yüzü çok beyazdı hemen tanıdım bu Enrico Caruso'ydu muhteşem tenor,denize bakarken pudralı yüzü bir ışık oluşturuyordu sanki gökyüzünde,yanımda başka bir diva hemde bizden bir diva Leyla Gencer,o kadar güzeldi ki,İstanbul diyorum bana bakıyor bu bir rüya biliyormusun diyor İstanbul gibi müzik gibi bir rüya,bitme diyorum rüyaya.Verdi'nin operasına gideceğiz Va pansiero Sol'ali dorato (git düşünce altın kanatlar üstünde git).Pavarotti sakallarını ovuşturuyor,nefes hiç bitmez diyor bu dünyada da öteki dünyada da çünkü nefesi veren yaradan,sadece şu ahmak vücudu alıyor nefesi nefesimiz olduğu için bize bırakıyor;o nefes ,o muhteşem ses akıp gidiyor azgın nehirlerin şarıltısında,hiç durmadan geçiyor ovaları,vadileri sana ulaşıyor uzaklarda.Uzaklardaki köprüde bekliyorsun beni,ses sana ulaşıyor ve ben ölülerle bitmeyecek rüyalarımı yaşarken gözlerinden süzülen bir yaş kadar hafifim şimdi.

21 Nisan 2009 Salı

Buena Vista Social Club - Chan Chan

Buena Vista Social Club - Chan Chan
yassine0412 tarafından gönderilen video

Candan Ercetin Ben Kimim

Candan Ercetin Ben Kimim
rubeyda tarafından gönderilen video

Varlık ve yokluk arasında,zaman ve mekan ötesinde:GÖLGESİZLER














Sadece Hasan Ali Topbaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer.
Frankfurter Allgemeine Zeitung


1994 yılında yayınlanmayan 'Gölgesizler' adlı romanıyla Yunus Nadi Roman ödülünü alan Hasan Ali Topbaş'ın varlıkla yokluk,zaman ve mekanın ötesinde olan sinemaya da uyarlanmış romanı.Doğu'nun Kafkası ünvanını alan yazarın romanı, orda bir köy var uzakta diye çocukluğumuzda öğretilen köyün aslında o kadar uzak olmadığı; ama bizim köyümüz olmayacak kadar da yakın olmadığını anlatıyor.Biz o köy için şarkılar söylerken, o köyün yaşayanlarının gerçekten var mı yoksa yok mu olduklarını öğrenmeye çalışıyoruz.Yaşadığımız coğrafyada var ve yok ne kadar birbirine yakın ya da yaşadığımız dünyada varlık ve yokluk Schröder'in kedisinin bir izdüşümü değilse nedir? Faili meçhullar,kazılarda çıkan insan kemikleri,soruşturmalar,dosyalar, iddaanameler,gözaltıların bitip tükenmeyen dalgalar zemininde bu roman bize ne kadar yakın? Kahramanlarının kaybolup tekrar ortaya çıkması kadar da uzak mı?
Almanlarda bile Türkçe öğrenme isteği yaratan bu roman edebiyat, yazdığımız dil ve onun güzel anlatımı ise başlı başına bir Türkçe edebiyat şöleni olarak karşımızda.
Romandan bir paragraf:Başlarını sallamıştı gidenler .Kimi atına ,kimi eşeğine binmiş;yüzlerinde yarım yamalak bir umut ,hepsi de ovanın ucundaki dağlara bakıyordu.Belki de bu yüzden ,daha yola çıkmadan omuzlarına dönüşlerinin yorgunluğu çökmüştü.

Kahramanlardan :
Cennet'in oğlu:Kendisi içinde yok olan,yokluğu içinde yok olan.Sahi kar neden yağar?
Muhtar:otorite,devletle olan bağımız
Bekçi:Otoritenin en küçük mavzerli temsilcisi,vicdan azabı.
Berber:He var he yok,belkide orda bir yerlerde
Güvercin:Kayıp melek,onun varlığını çok özlüyoruz.
Diğerleri:Hergün çevremizde gördüklerimiz.

Kahve ve sigara eşliğindeki işsizliğimin umutsuz günlerinde sayısı unutularak defalarca okuduğum bu roman yazıldığı tarihden epey sonra yayınlanmadan aldığı ödülün etkisiyle belki de bana varolmanın çalışmak ,yaşamın; acımasız sirkülasyonunda bir dişli olmanın ötesinde ne kadar yok olduğunu ispatlamaya çalıştı,başardı da.
Cennet'in oğlunun (babaannemin adı da Cennet idi)kendi içinde yok olması ,halk tabiriyle kırklara karışması ,varlığının aslında yavaş yavaş yok olması bana babaannemin her deliliğim sonrası söylediği 'deli deli olma' sözünü anımsattı.Bu adla bir film de oynuyor bu sıralar 'Deli deli olma' .Gerçekten akılllık ve delilikte varlık ve yokluk arasında bir durum muydu?
Filmin müziği gibi en basit soruyu bana yöneltti 'Ben Kimim?'Ordaki köy vardı, belki de bir bekçisi,bir muhtarı ve çınar altında bekleyen beyaz saçlı dedeleri vardı,adamlar vardı tüm köyün günahsızlarının günahlarını sırtlamış,kaybolanların umutsuz arayıcıları.Bir devlet vardı sorgulayan ,sorguladığı kadar aramayan,bizlerse o devletin defterlerinde birer sayfa, birer harftik.Devlet küçük kayıplarla ilgilenmiyordu.
Hem burda hem orda olmayı istemiyor muyduk? Yolculuklarımızın sonunda geride bıraktıklarımızı özlemiyor muyduk? Ölüm geride bıraktıklarımızın acısı ,yaşamak bizi bekleyen yere gitmek değil miydi?
İnsan olarak ,en güzel varlık olarak varolmak bizim elimizde miydi? yoksa bir tesadüf müydü? Yoksa dünya bile bir tesadüfler gezegeni miydi?
Romanın doğaüstü olaylar yaşayan sessiz kahramanları bizi sonunda yazarın yaşadığı yazma serüvenin bir parçası haline getiriyordu.
Hayatı yazıya,yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten yazar bize aslında konuşamadığımız ama yazabildiğimiz bir dilin varolduğuna inandırdı ki biz Türkçe'yi eksik bulan bir kuşak olarak bu romanla inandık konuşmadan yazdığımız dilin büyüsüne.
Belkilerle yaşadığımız sınırlı hayatın ,düşünmeden nefesini aldığımız bu ülkenin havasının aslında bir rüya değil gerçek olduğunu bu romanı okuyunca öğrendik ve o kadar özledik ki o köyü, orda olmak istedik ve bu romanda gerçekleştirdik düşlerimizi.
Sabah kalktığımızda rüyalarımız capcanlı hafızamızda iken hiç düşünmedik mi aslında burda olmamamız gerektiğini,belki de diye sormadı mı en dindarımız?İsa'yı çarmıha geren Romalı valinin İsa'ya sorduğu soru gibi gerçek ne idi? Hakikaten gerçek ne idi? Yoksa yokluk içinde direnen bizler bu dünyada bunu anlayabilecek durumda olmadığımızdan mıydı tüm yaptıklarımız?
Sigaramın son nefesi,kahvemin soğumuş dibi benden uzaklaşırken ben hala burda aynı adamdım,bir köy vardı uzakta gidemediğimiz belki de dönememe korkusuyla gitmediğimiz işte bende herkes gibi ne yazık ki O idim.
Romandan uyarlanmış filmi izlemedim sadece birkaç eleştiri okudum bazıları kötü uyarlanma bazıları ise eh işte bu kadar uyarlanır diyordu,romanın yazarı uyarlamadan memnunmuş o zaman bize söz düşmez diye düşündüm.Müziğin sonu geliyordu gerçekten biz kimdik?Var mıydık yok muyduk?

9 Nisan 2009 Perşembe

Buena Vista Social Club










90'lı yıllardı Alman yönetmen Wim wenders'in çektiği belgesel filmde tanımıştık Kübalı grup Buena Vista Social Club'ı,grup adını Havana'da birlikte takılıp müzik yaptıkları cafeden almışdı.İbrahim Ferrer,Compay Segundo önderliğinde kurulan grup dünyaya açılımını bu belgeselle yapmıştı.Belgesel grubun bence en güzel şarkısı Chan Chan eşliğinde Compay Segundo'nun üstü açık Chevrolet ile Havana sokaklarında kayıp cafeyi aramasıyla başlıyordu cafe çoktan kaybolmuştu,okyanus dalgaları kıyıya vuruyor,Compay Segundo elinde purosu halkla sohbet ediyordu.Grubun müziği sizi sıkıcı hayatınızdan alıyor Küba Havana'da devrim günlerine ,Che Guevara ile Fidel'in golf maçına ki Che hep bilerek kaybedermiş Fidel'e,devrim günlerinin katıksız aşklarına mükemmel müziği eşliğinde götürüyordu.Ne kadar çok müzik ne kadar çok aşk ve devrim vardı o günlerde.
Düşünün dünyada yıkılmayan ikonlar arasında bence İsa'dan sonra Atatürk ve Fidel vardır.Gözlerimde Theo Angelepolus'un Ulyses'in bakışı filminde yıkılan Lenin keykelinin Tuna nehrinde yüzüşü ne muazzam bir sahneydi.
Grubun mütevazi hayatları olan üyelerinin çoğu şimdi ölü,ama ben biliyorum ki bu müzik aşığı insanlar başka yerlerde hala müzik yapıyorlar ve diyorlar ki Cedro ırmağından Marcana'ya gidiyorum sana olan aşkımı inkar edemem,susuyorum ve kendime hakim olamıyorum,ardından bir kandil arıyor İbrahim Ferrer nasıl bir ses bu böyle.Buenos noches companiero diyor,mumışığında seni arıyorum Havana sokaklarında yıkık dökük evlerin önünde zenci çocukları top oynuyor kadınlar fabrika dönüşü ellerinde puro yaprakları ben seni arıyorum ispanyolca tüm çiçek adlarında.
Ken Loach filmlerindeki romantik devrimcilerden biri oluyorum aniden melez sevgilimin peşinden gidiyorum ormanların içine elimde kullanmayı bilmediğim silahım,işkenceli vücuduna dokunmak öpmek istiyorum.Compay ve İbrahim yanımda şarkı söylüyorlar Cedro Irmağından Marcana'ya gidiyorum sana olan aşkımı inkar edemem,mum ışığında seni arıyorum.