19 Ocak 2009 Pazartesi

Barbarların İstanbul'u










Büyük üstad Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 'Beş Şehir' adındaki kitabının İstanbul bölümünden ''Çocukluğumda ,bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık.Sık sık hastalanır,humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı:-Çırçır,Karakulak,Şifa suyu,Hünkar suyu,Taşdelen,Sırmakeş...

Birgün damadı babama :' bu onun tılsımı ,sayıklayınca iyileşir' demişti.Bu kadın sonra ne oldu bilmiyorum.Fakat içimde bir taraf ölümünden sonra bir pınar perisi olduğuna hala inanıyor.

İstanbul bu kadın için serin,berrak ,şifalı suların şehriydi.Tıpkı babam için ,hiçbir yerde eşi bulunmayan büyük camilerin,güzel sesli müezzinlerin ve hafızların şehri olduğu gibi.

Benim içinse 21.yüzyılda İstanbul elden ayaktan düşmüş,hayatının en son günlerinde otel odalarına mahkum kalmış,zamanında şehrin en pahalı ,şatafatlı mekanlarında assolistlik yapmış yaşlı bir kadına benziyor.Bu kadının tek tesellisi eskiyi anmak.Okudukça ,hayal ettikçe bu şehrin eski çehresini garip bir ruh haline bürünüyorum ,yaşamdan uzaklaşıyor,yaşadığım her andan mutsuzluk duyuyorum,okudukça ve baktıkça eski fotoğraflarına bu şehrin ,ölümün var sonsuzluğun olmadığına inanıyorum .Gözümü kapatıp açınca tekrar hiç olmazsa şehrin '50 li 60'lı yıllarına dönebilirmiyim diyorum.

Bu şehrin gerçek şehir efsanelerini düşünüyorum ,dedemi düşünüyorum 40'lı yıllarda askerlik yaparken Tarlabaşı'nda Taksim'den Hamiyet Yüceses'in şarkısını duyardık demesi aklıma geliyor.'Makber' uzadıkça şehir ölüyor aklımda, küçülüveriyor tüm gecekondular,Galata kulesi iniveriyor birlikte Karaköy'e he düştü he düşecek denize.Koca Sarayburnu ,Beyazıt ve Yenikapı'nın arasındaki dar sokaklarda bulunan derme çatma atölyelere sığışıveriyor sanki peşinden geliyor Sultan Mehmet'in ordusu.Sahte surlardan ağlama sesleri geliyor. Sesler surdibinde kalmış bina yıkıntılarının arasından Bizans diye ağlıyor,birden hıçkırıklar şimşek sesine dönüşüyor.Marmara Denizinde ilk yolculuğuna çıkan ,hayatında da ilk defa kürek çeken kesiş Andronikos bağırıyor hepsini atacam ,bunların hepsini denize diye.Bilge Karasu 'nun 'Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı' yapıtından :'söylentilere göre ,varılan karar kesindi.Resimlerin karşısında dua etmek ,resimleri öpmek ,resimlerden bir şey beklemek ,puta tapıcılıktan başka bir şey değildi.' Andronikos değişmesi beklenen düzene karşı geliyordu Filistin'de çarmıha gerilen kişiyle aynı yaştaydı,değişen inanç sistemiyle başa çıkamayacağını bildiği için kaçıyordu.Artık Konstantinapolis'de yaşayamazdı.Yıllarca inancına bağlı yaptığı ritüellere karşı bir baskı sistemi oluşuyordu ne yapmalıydı zorla benimsetmek istenilen inanç doğrultusunda Andronikos kaçıyordu ,kürek şişiriyordu ellerini ,o kaçıyordu.

Bu şehir artık ne kesiş Andronikos'un ne Arap yaşlı kadının ,ne de Makber şarkısını gür sesiyle söyleyen Hamiyet Yüceses'in şehri.

'Barbarların İstilası 'adındaki filmde hastalıktan dolayı ölüm döşeğinde olan sosyalist bir akademisyenin dedikleri kulağımda 'Amerika kıtasında İspanyol ve İngiliz hakim güçlerin katlettiği yerli sayısı 1.ve 2.dünya savaşında ölen insan toplamından daha fazla bu kıta Amerika kıtası barbarların istilasına uğramıştır. Bunu İstanbul'a uyarlağımda diyebilirim ki bu şehrin

30-40 yıldır maruz kaldığı katliam şehre ne Latin orduları tarafından ne Bizans tarafından ne de Osmanlı ordusu tarafından verilmemiştir.1.,2.ve 3.taşralı barbar saldırıları diye hiçbir zaman tarih kitaplarında yer almayacak ama saldırı sürmeye devam edecek.

Saldırıların herkes nasıl gerçekleştiğini biliyor,anlatmamıza hiç gerek yok.Saldırılar tüm yoğunluğuyla devam ederken göç yolları bakmaya başlayacağız bu şehirden ,şehrin tinerci çocuk kılığına girmiş hayaletleri kovalayacak belki bizi,belki sonradan görme para babaları,şehrin CEO'ları icradan alacak ölüm için sakladığımız kefenleri,Arbeit Macht Frei *diyecek badem bıyıklı müritler ,hepsi Hitler'e metiye düzecek ve bir bildiği varmış bu adamın derken onlar ,sen tarih boyunca göç eden yahudiler misali kaçacaksın arkana bile bakmadan kaçacaksın İstanbul'dan ,vaat edilen toprakları arayacaksın artık olmayan.

*Almanca çalışmak insanı özgürleştirir ,Yahudi toplama kamplarının kapılarında Almanlar tarafından yazılmıştır.
Fotoğraflar Nuri Bilge Ceylan albümünden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder