18 Mart 2009 Çarşamba

Harvey Milk ve bizim gayler



Oscar törenlerinde senin hiç bu halini bilmezdik seni sert adam bilirdik diye Robert De Niro tarafından mizahi bir şekilde oyunculuğu göklere çıkarılan Sean Penn,Carlito'nun Yolu,Dead man Walking ,Mystic River filmleriyle zaten oyuculuğunu kanıtlamış bir aktördü sadece aktör mü? Sean Penn 'in en son yönettiği İnto the Wild hani varını yokunu satıp doğaya kaçanlar vardır ya onların kült filmi haline geldi bile çoktan.Filmin hikayesinin anlatıldığı NTV'de yayınlanan İconoclasts belgeseli de Sean Penn'in zamanın asi çocuğunun nasıl bir sinema dahisine dönüştüğünü bize belgesel formatında anlatıyor.Sean Penn kişilik olarak da Amerikan'ın sol entelijansına en yakın isim,savaş karşıtı bir aktivist,9/11 kısa filmindeki ikiz kulelerin çökmesine farklı bakışı Bush iktidarınca hiç sevilmemişti.Sean Penn 'in buralara geleceğini 80'li yılların sonunda kimse tahmin edemezdi,aileden Hollywood zengini,şımarık,alkolik Madonna'nın kocasının Harvey Milk gibi Amerika'nın ilk gay politikacısını hemde böyle mükemmel canlandıracağını ve akabinde Oscar alacağını söyleseler kim inanırdı?kimse.Herkes onu Shangai Surprise gibi saçma bir filmin basit oyuncusu olarak görüyordu.
Harvey Milk Castro sokağının gay kralı,evet kraliçesi değil kralı.70 li yıllar Amerikası Vietnam savaşı,Siyah beyaz ayrımı,gay düşmanlığı.Bir adam çıkıyor gaylerin Martin Luther King'i,ilk önce ailelerinize ne olduğunuzu söyleyin ve sonra hakkımızı alalım,polisin ve politikacıların bize karşı olan tutumlarını siyasete girerek hemde bir azınlık olarak girerek düzeltelim, burası Amerika ,burasını gerçek özgürlükler ülkesi yapalım diyor ve arkasında binlerce gay.Sean Penn'in o gay mimikleri,elini kolunu sallayarak ve kıvırtarak meydanlara çıkıp nutuk atıp insanları harekete geçirmesi mükemmeldi.Bir tarafda sevgilileri ile mücadele eden Milk bir tarafdan yenildikçe seçimlere hazırlanan ve sonunda Amerikanın ilk gay politikacı ünvanını alan Harvey Milk ,bir tarafdan da Amerika'nın Wasp yüzü.Ben bu filmde kullanılan hızlı sahneleri pek sevmedim,dönem anlatılacak diye filmin rengininde dönem fotoğraflarının rengine dönmesi de hoşuma gitmedi bu teknik Gus Van Sant'ın bulut formasyonu tekniği aynı tekniği yönetmen diğer filmlerinde de Paranoid Park gibi kullandı.Sean Penn'in muhteşem oyunu filmi öyle bir sarıyordu ki eksiklikleri pas geçebiliyorsunuz.Filmde bahsedilen siyasi konular o kadar hızlı anlatılıyor ve gereksiz diyaloglara giriliyordu ki gaylerin hangi kanuna neden karşı çıktıklarını anlamakta zorluk çekebiliyordunuz.Gus Van Sant buralarda çuvallamış ,birde tabi ki yardımcı rollerin üstünlüğü tek filmden 2 ayrı yardımcı erkek oyuncu adayı çıktı fakat maalesef Heath Ledger efsanesi altında bu muhteşem yardımcı oyunculuklar biraz güme gitti.Bu film California'da gay evliliğini yasallaştıran 8.maddenin oylanması öncesi vizyonda olması da ayrı bir konu.Amerika'da 70 li yıllarda sorunlarla boğuşan ve savaşan gayler ülkemizde ne durumda? sürekli itilip kakılan bir gay toplumunu red ediyoruz ama onlar varlar ve bizim kadar insanlar.Türkiye'nin gayleri aranızdan bir Harvey Milk çıkarın ve meydanlara çıkarın,artık sorunlarınızı anlatmanın sırası geldi de geçiyor.Demokrasi varsa sizde varsınız.

10 Mart 2009 Salı

Odunpazarı






Şehre ilk yerleşenlerin kurduğu mahallenin adı, şehrin adı ,eski ama kendisi gelişen ve modernleşen dünyada sanki ülkenin en yeni şehri konumunda,doğduğum şehir,büyüdüğüm şehir,sokaklarında misket oynadığım,Bademlik yokuşundan aşağıya bilyalı kaydığım hatta duramayarak kafamı güzümü kırdığım şehir,özlediğim şehir.Bir cuma vakti ilk cuma namazımda halamın oğluyla cemaatin en arkasında oyuncak araba kaydırdığımız cami ki şehrin en eski camisi 'Kurşunlu Cami'nin şehri.Akşam güneşinin vurduğu saatlerde kadınların kapılarında bağdaş kurup oturdukları ,kiminin kocasını,kiminin oğlunu beklediği,beklemekten sıkıldıklarında çekirdek yeme molasında çeşmeden aldıkları suyla taş merdivenleri yıkadıkları ,yıkadıkça yeşil yosunların taşları kapladığı şehir yok,Fatma bacının sofalı 2 katlı evinde garsonlar geziyor,içinde yatır olan evlere dokunmamışlar ,modernite bile korkuyor bizim çocukluğumuzda korktuğumuz gibi herhalde ki bu evler öyle kalmış bakımsız yatırlı evlerin şehri benim şehrim.İlk aşkımın şehri saatlerce okul dönüşü yolunu beklerdim Yunus Emre parkında ,şehir seni bana getirirdi,birlikte binerken akşam otobüsüne içinde işçiler,memurlar,günden gelen yaşlı kadınlar,ücretsiz pasoları olduğu için sabahdan sefere kalkan yaşlı beyler,sen benim yanımda ayakta ellerimiz askılarda yanaşırken birbirine şehrin sureti mi geçerdi yoksa biz mi yol alırdık hiç bitmesini istemediğim küçük yolculukdan.Yaz akşamları seni seyrederdim apartmanınızın arka tarafındaki trafodan,benden habersiz,annenle sofrayı hazırlayışını,kardeşinin ikide bir ayağınıza dolaşmasını ve sizin ona kızıp bağırmanızı dinlemeden görürdüm,sen orda ailenle yemek masasında otururken ben yalnızca bizim böyle bir yaşam kurabilme şansımızı düşünür,düşlerdim gelecek zamanları tüm ingilizce zaman kiplerinde.Şehrin ışıkları sönerken tüm genç ergenler gibi yatamaz, döner dururdum yatağımda.Bir nehir geçerdi şehrin ortasından,tüm kokusunu,boyasını,kirini pasını getirirdi şehrin dışındaki basma fabrikası Sümerbank'dan,ordan giyerdik ayakkabıları,o zamanlar babası zenginlerle aynı okula giderdik,babaları ayıp olmasın diye onlarda çocuklarına aynı ayakkabıdan alırlardı.
Devlet baba arada fındık üzüm dağıtırdı bol bol yerdik,anladık ki sonradan Çernobil fındıklarıymış onlar anladık,Kenan Evren çıkardı sürekli tv ye anarşistten ayıkladık memleketi derdi,ama biz hala korkuyorduk,anneanem severdi paşayı ,İspanyol arkadaşımın annesinin Franko'yu sevdiği gibi severdi,kurtardı bizi derdi,ben pek bilmezdim,yalnız okulda sürekli sıralarda savaş ederdik hayali komünistlerle ,düşman komünistleri atardık ülkeden ,Kenan Paşa hepimizi gelir öperdi.Moskoflar doğudan Yunanlılar batıdan saldırıyordu,biz cephede savaşıyorduk ,Atatürk Kocatepe'den çıkıp ileri diyordu.
Tuna Kiremitçi şimdi yazar,dedeleri gerçekten Eskişehirli kiremitçilerdendi, okulun en iyi kalecisi sürekli pantolonlar yırtılır dayağı yerdi anasından ama iyi kaleciydi Zubizaretta vardı o zamanlar onun gibi.Çok yaramazdı,zekiydi,
Kovboy-Rangers çizerdi ,acaip bir yeteneği vardı karikatüre resme,sonra yazar oldu..
Kitap fuarında görüştük yıllar sonra Eskişehir'i anlattım, kitap yazdım dedi,ben romanda Eskişehir'i bulamadım, yalnızca kederli bir kadın vardı,birde eski sevgilisi o kadar.Porsuk akardı, biz oturur kenarında bakardık beklerdik ,uzaktan gelecek sevgilierimizi.Gençtik,içerdik ,gezerdik, kavga ederdik,herşey ölümüneydi,ölüm halbuki daha ne kadar uzaktı bilemezdik ki şehir bizi alırdı içine bırakmazdı.Otobüs numaralarıydı akşamlarımız ,sisliydi sabahlarımız,birbirimizin kızına dokunmamazlık kuralını ben bozdum aramızda kalsın,hemde en yakın arkadaşımın kızına o beni affetti kız başkasına gitti,kavga bitti kız gitti biz sonra içip ağladık.Trenlerin peşinden gidecektik büyük şehirlere, şehirden tren geçerdi,manevra yapardı kalırdık ,şehir ikiye bölünürdü Berlin duvarı gibi.Trenlerde hikayeler satamadık Oğuz Atay'ın demiryolu kahramanları gibi,o zamanlar Orhan Pamuk yoktu ki demiryolu dergileri alıp okuyalım o zamanlar,satılmazdı sağda solda belki demiryolcuların çocukları okurdu bilemezdik ,İşbankası'nda kuyruğa girer alırdık 'Kumbara Dergisi 55.sayı'.Hep haşhaşlı satan abilerin seslerini dinlerdik köprü altında çok yakındı istasyona şarap içerken orda 'Köpek Öldüren Güzel Marmara' ,içine sade gazoz atardı yoldaş Bahadır.Bahadır birde kedileri sevmezdi gördü mü saldırırdı,ata binmeye giderdik Çifteler harasına ,hemde yarış atları ha sütçü beygiri değil ,düşüyordum birkeresinde mahmuz takmıştım, mahmuz vurdukça hayvan çıldırdı zor durdurabildi seyisler.
Ahmet Kaya dinler ,devrim yapardık,başkaldıran son arabulus çocuklardık biz.Odunpazarı küçük şehrin eski tarihi,Bizanz'a gaza yapmaya giden erlerin pınarından su içtikleri diyar.Malhatun'un ,Ertuğrul Gazi'nin diyarı,seni hep özleyeceğim.