21 Nisan 2009 Salı

Varlık ve yokluk arasında,zaman ve mekan ötesinde:GÖLGESİZLER














Sadece Hasan Ali Topbaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer.
Frankfurter Allgemeine Zeitung


1994 yılında yayınlanmayan 'Gölgesizler' adlı romanıyla Yunus Nadi Roman ödülünü alan Hasan Ali Topbaş'ın varlıkla yokluk,zaman ve mekanın ötesinde olan sinemaya da uyarlanmış romanı.Doğu'nun Kafkası ünvanını alan yazarın romanı, orda bir köy var uzakta diye çocukluğumuzda öğretilen köyün aslında o kadar uzak olmadığı; ama bizim köyümüz olmayacak kadar da yakın olmadığını anlatıyor.Biz o köy için şarkılar söylerken, o köyün yaşayanlarının gerçekten var mı yoksa yok mu olduklarını öğrenmeye çalışıyoruz.Yaşadığımız coğrafyada var ve yok ne kadar birbirine yakın ya da yaşadığımız dünyada varlık ve yokluk Schröder'in kedisinin bir izdüşümü değilse nedir? Faili meçhullar,kazılarda çıkan insan kemikleri,soruşturmalar,dosyalar, iddaanameler,gözaltıların bitip tükenmeyen dalgalar zemininde bu roman bize ne kadar yakın? Kahramanlarının kaybolup tekrar ortaya çıkması kadar da uzak mı?
Almanlarda bile Türkçe öğrenme isteği yaratan bu roman edebiyat, yazdığımız dil ve onun güzel anlatımı ise başlı başına bir Türkçe edebiyat şöleni olarak karşımızda.
Romandan bir paragraf:Başlarını sallamıştı gidenler .Kimi atına ,kimi eşeğine binmiş;yüzlerinde yarım yamalak bir umut ,hepsi de ovanın ucundaki dağlara bakıyordu.Belki de bu yüzden ,daha yola çıkmadan omuzlarına dönüşlerinin yorgunluğu çökmüştü.

Kahramanlardan :
Cennet'in oğlu:Kendisi içinde yok olan,yokluğu içinde yok olan.Sahi kar neden yağar?
Muhtar:otorite,devletle olan bağımız
Bekçi:Otoritenin en küçük mavzerli temsilcisi,vicdan azabı.
Berber:He var he yok,belkide orda bir yerlerde
Güvercin:Kayıp melek,onun varlığını çok özlüyoruz.
Diğerleri:Hergün çevremizde gördüklerimiz.

Kahve ve sigara eşliğindeki işsizliğimin umutsuz günlerinde sayısı unutularak defalarca okuduğum bu roman yazıldığı tarihden epey sonra yayınlanmadan aldığı ödülün etkisiyle belki de bana varolmanın çalışmak ,yaşamın; acımasız sirkülasyonunda bir dişli olmanın ötesinde ne kadar yok olduğunu ispatlamaya çalıştı,başardı da.
Cennet'in oğlunun (babaannemin adı da Cennet idi)kendi içinde yok olması ,halk tabiriyle kırklara karışması ,varlığının aslında yavaş yavaş yok olması bana babaannemin her deliliğim sonrası söylediği 'deli deli olma' sözünü anımsattı.Bu adla bir film de oynuyor bu sıralar 'Deli deli olma' .Gerçekten akılllık ve delilikte varlık ve yokluk arasında bir durum muydu?
Filmin müziği gibi en basit soruyu bana yöneltti 'Ben Kimim?'Ordaki köy vardı, belki de bir bekçisi,bir muhtarı ve çınar altında bekleyen beyaz saçlı dedeleri vardı,adamlar vardı tüm köyün günahsızlarının günahlarını sırtlamış,kaybolanların umutsuz arayıcıları.Bir devlet vardı sorgulayan ,sorguladığı kadar aramayan,bizlerse o devletin defterlerinde birer sayfa, birer harftik.Devlet küçük kayıplarla ilgilenmiyordu.
Hem burda hem orda olmayı istemiyor muyduk? Yolculuklarımızın sonunda geride bıraktıklarımızı özlemiyor muyduk? Ölüm geride bıraktıklarımızın acısı ,yaşamak bizi bekleyen yere gitmek değil miydi?
İnsan olarak ,en güzel varlık olarak varolmak bizim elimizde miydi? yoksa bir tesadüf müydü? Yoksa dünya bile bir tesadüfler gezegeni miydi?
Romanın doğaüstü olaylar yaşayan sessiz kahramanları bizi sonunda yazarın yaşadığı yazma serüvenin bir parçası haline getiriyordu.
Hayatı yazıya,yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten yazar bize aslında konuşamadığımız ama yazabildiğimiz bir dilin varolduğuna inandırdı ki biz Türkçe'yi eksik bulan bir kuşak olarak bu romanla inandık konuşmadan yazdığımız dilin büyüsüne.
Belkilerle yaşadığımız sınırlı hayatın ,düşünmeden nefesini aldığımız bu ülkenin havasının aslında bir rüya değil gerçek olduğunu bu romanı okuyunca öğrendik ve o kadar özledik ki o köyü, orda olmak istedik ve bu romanda gerçekleştirdik düşlerimizi.
Sabah kalktığımızda rüyalarımız capcanlı hafızamızda iken hiç düşünmedik mi aslında burda olmamamız gerektiğini,belki de diye sormadı mı en dindarımız?İsa'yı çarmıha geren Romalı valinin İsa'ya sorduğu soru gibi gerçek ne idi? Hakikaten gerçek ne idi? Yoksa yokluk içinde direnen bizler bu dünyada bunu anlayabilecek durumda olmadığımızdan mıydı tüm yaptıklarımız?
Sigaramın son nefesi,kahvemin soğumuş dibi benden uzaklaşırken ben hala burda aynı adamdım,bir köy vardı uzakta gidemediğimiz belki de dönememe korkusuyla gitmediğimiz işte bende herkes gibi ne yazık ki O idim.
Romandan uyarlanmış filmi izlemedim sadece birkaç eleştiri okudum bazıları kötü uyarlanma bazıları ise eh işte bu kadar uyarlanır diyordu,romanın yazarı uyarlamadan memnunmuş o zaman bize söz düşmez diye düşündüm.Müziğin sonu geliyordu gerçekten biz kimdik?Var mıydık yok muyduk?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder