28 Ocak 2010 Perşembe

TUNA KİREMİTÇİ'Yİ ÖLDÜRMEK 'RÜYALARDA BİLE TUTUNAMAYANLAR'




1.bölümde Tuna'nın anca yanına gelmiştik,dizi kısa özeti verirsek sonunda Tuna'ya kitap imzalatmak için sıradaydım.Sıra bize geldiğinde Tuna beni tanımakla zorlanmadı
Memleket havaları yazdım dedi.Eski karısı yanındaydı,sonradan adının Yasemin olduğunu öğrendiğim karısının 60'lardan gelme Woodstock'dan çıkmış bir hali vardı her 60'lı yıllar karakteri gibi içten ve doğaldı .Tuna'nın aslında çok iyi bir kaleci olduğunu devam etseydi şimdi büyük bir klüpde oynayabileceğinden bahsettim,birde çizdiği rangers karakterlerden hepsi mükemmel çizimlerdi.Kalecilikteki başarısını biraz tuhaf karşıladı,ama çizim yeteneğinden sanki haberi varmış gibiydi yada kocasının ne kadar yetenekli olduğunu biliyordu da garipsemedi.Kitabı ki ilk kitabıydı bu kadar ilgi görüp Türkiye'de rekor baskıya ulaşacağını herhalde O da tahmin etmiyordu,kitabını imzalayarak bana verdi.Üzerine dost kaleciden memleket havaları gibisine benzer birşeyler yazdı ardından üzerinde çalıştığı reklam şirketinin logosu olan kartvizitini verdi ,görüşebilmek umuduyla ki bunun gerçekleşmeyeceğini ikimizde biliyorduk ayrıldık.Kuyruk uzuyordu,yanında yılların yazarı Nedim Gürsel ise sıkıntıdan bir şeyler okuyordu.Belki de henüz yazmadığı 'Allah'ın kızları'kitabını kurguluyordu yada genç yazarın başarısını kıskanıyordu.Her yazar okunmak için yazar,okunduğunu bilmek sevindirir yazarı, kibirli yazarlar vardır ya ben kendim için yazıyorum diyen kesinlikle yalandır söyledikleri,kimse kendisi için yazmaz.
Eve giden yolda,arabada,akşam yediğim yemekte,içtiğim sigarada bir şekilde o muzip, yıllar geçsede değişmeyen yüzü,belirgin gamzesi karşımda bir varoluş çabası veriyordu,yoksa benim yokoluş çabam onun varoluş çabasına mı dönüşüyordu bilmiyorum.Bir bankada çalışıyor sevmediğim bir işi yapıyordum,mecburdum kıramadığım hayat prangası ayaklarıma sımsıkı bağlanmıştı.O ise benim hayallerimin tümüne kavuşmuş ve gizli gizli benden imzaladığı her kitabın karesi kadar intikam alıyordu.Yüzüme bakarken sanki 'bak ben burdayım ya sen ? diyordu.Ben Galatasaray'da okudum,ardından üniversitede sinema televizyon bölümünü bitirdim bir müzik grubum var,işte ben buyum ya sen diyordu.
Manhattan'da sefil bir şekilde mücadele veren Woody Allen filmlerindeki Allah ile sürekli hesaplaşan Yahudilerden miydim? yoksa 'John Malkovich Olmak' filmindeki başrol karakteri miydim? Kanalizasyon borusundan kayıp düştüğümde Tuna Kiremitçi olacaktım.

Korteksim o gece gündüz yaşadığım yoğun düşünceleri rüyama aktarmıştı.Oscar törenleri düzenleniyordu,bende çektiğim bir filmle yabancı dil dalında aday olmuştum,büyük bir sinema salonunda oturmuş kalabalığa bakıyordum.'And Oscar goes to' dediklerinde Tuna,yanında bir sürü kişiyle birlikte podyuma çıkmış Fransızca konuşmaya başlamıştı,yanında Candan Erçetin vardı.Film yabancı dilde aday gösterilmişti. Candan Erçetin birden Fransızca şarkı söylemeye başladı,Edith Piaf'ın bir şarkısıydı.Tuna ve ekibi ödül alıp podyumdan ayrılmalarına rağmen Candan şarkı söylemeye devam ediyordu.Ben çektiğim ve sözde aday olduğum filmin adını bile hatırlayamıyordum.Yanıma birden Jack Nicholson oturdu ,kaşlarını oynatarak,ahbap şarkı güzel boşver gel seni Los Angeles Lakers'ın maçına götüreyim bak Tuna basket oynayamıyor sen iyi bir basket oyuncusuydun,belki filmin adını hatırlarsın ayrıca artık bir önemi de yok ödülü alamadın,ben çok aldım evde öylece duruyor fazla bir önemi yok diyordu.Jack'in yanımda olmasının verdiği mutluluk, adını bile hatırlamayadığım filmimin bunca elemeden geçip aday olmasından sonra ödülü alamamasının verdiği mutsuzluğa karışıyordu.Rüyanın devamının nerde bittiğini korteksimin bildiğine emin değilim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder