22 Aralık 2009 Salı

TUNA KİREMİTÇİ'Yİ ÖLDÜRMEK 1


SÜREKLİ REVİZE EDİLEN BİR ROMAN TASLAĞI:TUNA KİREMİTÇİ'Yİ ÖLDÜRMEK

Aylardır bu romanı yazıyorum paralel evrenlerde,çoğu fizikçi buna inanıyor,bu ne? Paralel evrenler teorisi.Nasıl bir şey ? Şöyle anlatayım:Gece yataktasın,yıllar önce onu kitap fuarında ilk çıkan, çok satan kitabına imza verdiği hatta senin kitabına da imza attığı o günden beri Tuna Kiremitçi'yi öldürmek adında bir roman yazmak istiyorsun,bunun için kişisel çok sebebin var,yaşadıklarınız bir roman kahramanın yaşayabileceği şeyler kadar sanal hem o kadar da gerçek.Ama sonunda uyumayı tercih ediyor ,göz kapaklarınız düşüncelerinizi alıyor beyniniz birtakım hormonlar salgılıyor ve uyku denen yarı ölü hale sokuveriyor sizi.Kalkıp yazamıyorsunuz tek bir kelime bile.Ama düşüncelerinizde bir evren yarattınız,zihninizde yataktan kalkıp başladınız yazmaya:Bir roman taslağı'Tuna Kiremitçi'yi öldürmek'.İşte yarattığınız bu evren mevcut yaşadığınız gerçek evrene benzeyen bir evren:Paralel bir evren.
Bazen bir insanla tanışırsınız sanki daha önceden tanımış hissi verir size,evet aslında siz o kimseyle paralel evrenlerde tanışmıştınız.
Sudaki yuvarlak kabarcıklar gibi ya patlıyor ya genişliyerek büyüyor.Schrödinger'in kedisi gibi kutunun içinde hem ölü hem diri.Çünkü kutudaki mekanizma aktifleştirildiğinde kedi ölebilir,pasif kalarak kediyi yaşatabilir de aynı zamanda.İşte bende bu paralel evrenin Stephen Hawking'in 4 boyutlu branları gibi üst üste gelmesinden yorulduğum için yazıyorum belkide.Görülmeyeni görünen yapmak tüm derdim.Okunabilen birşey yapmaya çalışıyorum harflerle.Hasan Ali Toptaş'ın 'Gölgesizler' romanındaki kahramanlar gibi hem varım hem yokum bu evrende.Bu romanda belki hiç olmayabilir diye taslak yazıyorum.
Birkaç yıldır çatımıza tüneyen baykuşun çıkardığı ürpertici ses eşliğinde gecenin bir vakti yazmaya başladım bu taslağı.Taslak bittikten sonra bu romanı yazar mıyım? ,yazabilir miyim?.Bilmiyorum.
Baykuşun ses aralıkları bir sarkaç aralığında uzamaya başlıyor,biliyorum sonunda susar,susacak.
Ben bu romanı niye yazmalıyım diye soruyorum kendime.İşte sorular.
-Tuna kiremitçi kim?Niye onu öldürmek istiyorum?
Sirkeci'den aldığım tütünü seriyorum makinaya,sararken bu tütün buraya gelinceye kadar tarladan çarşıya kimlerin elinden geçti diye düşünüyorum.Tarladaki kadının nasırlı elleri,güneşden bronzlaşmış teni,tüccarın para sayan kalın parmaklı elleri ve tütünü şehre taşıyan kamyoncunun kederli yüzü geliyor aklıma.Kederli yüzlerin bendeki izdüşümü:Orhan Pamuk'un Kara Kitap romanındaki gizemli saatçinin yüzü.Elleri,parmakları,yüzleri düşünürken yarattığım evren kadar doğrusal düzlükte hareketsiz, ama var.Vitrin mankenlerini yıllardır mahzenlerde biriktiren Mankenci Usta kadar var,tren istasyonlarında simit poğaça yerine kağıtlara yazdıkları hikayeleri satanlar kadar yoklar.
Sorularıma cevaplara geçerken sardığım sigaradan bir nefes alıyorum ,çatı katında gaz odası adını verdiğimiz oda çok soğuk,ellerimi lap top bilgisayarın sıcaklığında ısıtıyorum.Odanın köşesinde yazın pazardan kışın yemek üzere aldığımız ürünleri sakladığımız deep freeze aniden çalışmaya başlıyor.Çalışma sesi saatlerce rötar yaptıktan sonra kalkan trenlerin çıkardığı sese benziyor,tek farkı düdük yerine su sesi geliyor bir yerlerinden.
Tuna kiremitçi, ülkenin genç önemli yazarlarından, yayınlanmış kitapları var ,bir gazetede köşe yazarı aynı zamanda sinemalarda oynayan bir filmin yönetmeni.TV'deki son röpörtajında kendisinin artık yönetmen olarak anılmasını istediğini ve sinema alanında eserler vereceğini söyledi.Tuna benim ilkokul arkadaşım,okulun en zeki yaramaz oğlanı,yapılan futbol maçlarının en cengaver kalecisi,müthiş bir çizer,ders esnasında çizdiği kovboy,rangers karikatürleri yüzünden defalarca öğretmen tarafından cezalandırılmış çocuk deha.Çocuk psikologlarınca hiperaktif tabir edilen cinsden.Bense onun arkasından gelen ama ona hiç yetişemeyeceği daha o zaman belli olan öğrencilerden.Mozart'ı kıskanan Salieri gibiyim.Şimdi ise bir yitik.Yitik kelimesi yerine 'loser' yazmak isterdim fakat Türkçe değil. loser'ı 'kaybeden' diye tercüme etsek bu kelimeninde sanki ifade gücü yok gibi geliyor bana.Yitik evet tam bir yitik.Üniversite mezunu birkaç dil bilen yaşı 40 lara daynamış işsiz yitik bir adam.
Niye Tuna Kiremitçi'yi öldürmek istediğim şimdi çıktı sanırsam ortaya :
İnsanların bu evrende varolduğundan beri varolan en kutsal duygu 'kıskançlık'.
Karşımda oturmuş yıllar sonra ilk çıkan kitabını imzalıyordu,uzun kuyruklar oluşmuştu daha dünkü yazardı ama benim diyen yazarlarda böyle kuyruk yoktu.Ben hep yazar olmak istemiştim.İki üç metre karşısında yanımda küçük kızım elimi tutmuş, öylece ona bakıyordum,evlenmiş,çocuklarım olmuştu orta düzeyde bir bankada yöneticiydim.İşimi sevmiyordum,hiçbir zaman bankacı memur olmak istememiştim.İçimdeki yaratıcı zeka körelmişti yıllar önce.
Bertrand Russell insan üç kere ölür demiş:evlenince,memur olunca,nefesini verince.Benim ölmeme az kalmıştı bu durumda.Ama O, o kadar canlıydı ki sanki burdaki insanların hepsinin hayallerini,yaratıcılıklarını,azıcıkda olsa zekalarını mıknatıs gibi kendine çekmişti.Çocukken de öyle değilmiydi zaten tüm sınıf sanki onun etrafında dönüyor onun dehasını izliyordu.Sıraya girip girmeme konusunda tereddütte kaldım.

2 yorum:

  1. Yazinizin basligini gordugumde ilk aklima gelen sey; "ya bu adamlar niye Tuna Kiremitci'yi oldurmek istiyorlar, yapacak baska isleri gucleri yok mu?" oldu. Yazinizi okuduktan sonra anladim ki bunun "kiskancliktan" baska bir nedeni yok:))) Olaya farkli bir pencereden bakmissiniz. Bence ona karsi duydugunuz sevginizi ve gururu cok guzel bir sekilde ifade etmissiniz. Tuna Kiremitciile arkadas oldugunuz icin ve onunda sizin gibi bir arkadasi oldugu icin cok sanslisiniz... Cunku Tuna Kiremitci gercektende kiskanilacak bir yazar:)) Sevgilerimle Gülsah Zambur

    YanıtlaSil
  2. Kusura bakmayın da.... noktalama ve virgülleme çokmu zor?

    YanıtlaSil